Rıza Aksoy’un Bozcaada ile ilgili izlenimlerini kendi kaleminden okuyalım.
Son yıllarda günübirlik geziler ya da hafta sonu turlarıyla oldukça ilgi gören Bozcaada’yı oradaki izlenimlerimi paylaşmak istedim.
Daha önce Bozcaada ya gitmiş olanlar yakınlarına, arkadaşlarına hep tavsiye ederler orayı.
Ben de bir arkadaş tavsiyesi ile Bozcaada’ya gittim. Geçen yıllık izin döneminde eski arkadaşlarla sohbetimiz sırasında; lise döneminden bir arkadaşımızın eşiyle birlikte Bozcaada da küçük bir otel işlettiklerini öğrendim. Daha sonra o arkadaşımı aradığımda adanın çok güzel bir yer olduğunu buraları görmem gerektiğini söyledi. Ada hakkında genel bilgim sadece çeşitli gezi dergilerinde ve izlediğim bir kaç filmle sınırlı idi (Güle Güle ve Eylül Fırtınası gibi).
Yıllık iznimin kalan son haftasını değerlendirmek için yola koyuldum. Bozcaada’ya gitmek için Çanakkale otobüs garajına geldikten sonra garajdan hareket eden şehir içi minibüslerle Geyikli İskelesi’ne ulaşıyoruz. 15 dk. kadar sonra Geyikli deyiz. İskelenin sol yanı boydan boya ince kumsaldan oluşan güzel bir plaj. Plajın hemen önünde çay bahçeleri var.
Bozcaada’ya gidecek yolcular sabahın erken saatlerinden itibaren Geyikli İskelesi’ne geliyorlar. Değişik bölgelerden gelen tur otobüsleri ve diğer araçlarla bir anda iskele çevresi ve çay bahçeleri dolup taşıyor. İşte beklenen gemi limana yanaştı bile… Biletlerimizi alıp arabalı vapura biniyoruz..
Vapurda çay keyfi bir başka oluyor. Yolcular çoğunlukla güverteden dışarıyı seyrediyorlar.
Yolculuk sırasında Ada’nın kıyıya 6 km mesafede olduğunu öğreniyoruz. İlk defa gelenlerin heyecanı hemen belli oluyor. İşte o çok sözü edilen “huzur adası” göründü bile… Ada’ya yaklaştıkça heyecan daha da artıyor. Yaklaştıkça gerçekten de “boz” bir ada bizi karşılıyor. En göze çarpan yapı iskeleye çok yakın büyükçe bir kale dikkatimizi çekiyor. Ada konumu dolayısıyla tarihte bir çok kuşatmalara uğramış olmalı. Yerleşim yerleri sahile yakın bir alanda toplanmış küçük 1-2 katlı beyaz boyalı kiremit çatılı şirin evler göze çarpıyor.
Artık vapur iskeleye yanaşmak üzere… Önce araçlar iniyor ardından yolcular. İskelenin her iki yanında bekleyen ada sakinleri dikkat çekiyor. Pansiyon ve otel görevlileri de iskelede karşılarmış yolcularını. Aslında eski bir gelenekmiş feribotun geldiğinde limana inmek gelenleri karşılamak, yeni yüzler görmek. Beni de arkadaşım iskelede karşıladı. Kalacağım otele doğru yol aldık iskeleye çok yakın manzarası güzel yüksekçe bir yerde küçük otelimiz. Çarşıyı geçerken ağaçların altında çay bahçeleri, lokantalar, hemen karşısında ise ada ürünlerinin, hediyelik eşyaların satıldığı çarşı görülmeye değer. İskelenin hemen karşısında çay bahçeleri, balıkçı kahveleri ve restoranlar göze çarpıyor. Ada’nın atmosferi hemen sarıyor insanı.
Ada’da yerleşim bir araya toplanmış. İki mahalleden oluşuyor. Türk ve Rum mahallesi. Rum mahallesinin sokakları, yerleşimi daha düzgünce olduğu hemen dikkat çekiyor. 1800’lü yılların sonunda bu mahallede büyük bir yangın olmuş, neredeyse bütün evler tamamen yanmış. Sonraki yıllarda Amerikalı bir mimar mahalleyi yeniden düzenlemiş. Yüzyıllardır süren dostluk, komşuluk izleri bu günlere kadar devam etmiş. 1974 Kıbrıs olayları sırasında çok sayıda mahalleli adayı bırakıp gitmek zorunda kalmış. Günümüzde 4-5 ev ancak kalmış. Ama hala eski komşuluklar güzel günler, ortak eğlenceler anlatılır durulurmuş. Mahallede Meryem Ana Kilisesi, bir de saat kulesi bulunuyor.
Türk mahallesinde evler iki katlı, cumbalı, ya da tek katlı taş evlerden oluşmakta. Ada’da neredeyse bütün evler restore ediliyor. Zaten ada nın tamamı sit alanı ilan edilmiş. İzinsiz hiç bir şey yapılamıyormuş.
Yerleşim alanının dışındaki çoğu yerler üzüm bağlarıyla dolu. Bağcılık ve şarapçılık turizmin yanında en önemli geçim kaynakları. Tabiki bir de balıkçılık. Son yıllarda turizm daha çok önem kazanmış. Bağ bozumu ve şarap tadım günleri şenlikleri her yıl daha çok ilgi görüyormuş. Küçük oteller yetmeyince nerdeyse evlerin çoğunu pansiyon olarak işletmeye başlamışlar. Sabahları ev halkıyla birlikte bahçede balkonda kahvaltı yapan bir çok yerli yabancı turist görürsünüz Ada’da… Her şey doğal ve ev yapımı.. Peynirler, sütler, domates reçeliyle de ünlenmiş Bozcaada.
Restore edilmiş evleri ve çiçeklerle donanmış ada sokaklarında gezerken fotoğraflıyorum bir çok sokağı. Akşam vakti sahilden gün batımını izlemekse ayrı bir güzellik…
Bozcaada konumu itibariyla senenin her mevsiminde oldukça rüzgar alıyormuş. Bütün sokaklar rüzgara kucak açmış adeta. En üst tepedeki rüzgar tribünleri adanın tüm elektiğini sağlamaya yetiyormuş. Denize girilebilecek en elverişli yer ise Ayazma Koyu. En sıcak yaz aylarında dahi deniz suyu çok soğuk, ancak en temiz sahiller burada. Sahildeki balıkçı kahveleri restoranlar, adanın ortak eğlence mekanları akşamları daha bir hareketleniyor.
Tatil de gezmeye gelip de adanın ortamından huzurundan etkilenip yerleşenlerin çok olduğu söyleniyor. Bozcaada tam bir huzur yeri aslında. Sakinliği, rüzgarı, denizi, bağları, üzümleri, şarapları, ve kendine has atmosferi ile farklı bir yaşam tarzı… Yolunuz Çanakkale ye düşerse günübirlik de olsa uğramayı ihmal etmeyin derim.
20 Temmuz 2010
Rıza Aksoy