Yaşlı adam, sabah güneşinin solgun ışıkları altında parkın köşesindeki bankta oturuyor. Yüzünde, zamanı yontan yılların izleri var. Her kırışıklık, bir söz; her bakış, eskimiş bir anı taşıyor. Adamın mavimsi gözleri, uzak bir yerlere bakıyor. Gözlerindeki boşlukta, eskimiş hatıraların yankıları duyuluyor. Belki gençliğinin baharını, belki sevdiklerini ya da hayallerini düşünüyor.
Hava; adam ile uyumlu, ılık. Rüzgâr; bu ortamı bozamama gayretinde usul usul esiyor. Ağaçların gölgeleri yere uzanmış, kuşlar günün ilk cümlelerini fısıldıyor gibi. Adamın duruşunda, zamana ve geçmişe dair bir ipucu saklı.
Yalnızlığı, koca parkın içinde kaybolmuş gibi. Arka plandaki ağaçlar, demir parmaklıklar ve boş banklar… Her şey, adamın yalnızlığını daha da derinleştiriyor. Belki park eskiden cıvıl cıvıldı; çocukların kahkahaları, dost sohbetleri ile yankılanıyordu. Ama şimdilerde bu bank sanki yalnız ona ait. Zamansız, sessiz ve unutulmuş.
Bu fotoğrafa baktığımda Attila İlhan‘ın “Mahur Beste” şiiri geliyor aklıma. Tıpkı fotoğrafta olduğu gibi, bu dizelerde de hayatın hüznü ve sessiz bir kabullenişi var:
Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?
Söyle canım, ne dersin?
Vuslat mı, hasret mi bu?
Yalan mı, gerçek mi bu?
Bir hayâl, rüya mı bu gördüğüm?
Mavi duman, buğusu mu gözlerimin?
Yüzümde tebessüm, gönlümde hüzün
Ve uzaklarda bir ses, bir mahur beste…
Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli
Bir şiir, bir mısra, belki de bir ses.
Adını bile bilmediğim şehirlerde
Seni düşünüyorum, mahur besteyle.
Yer: Göynük
Tarih: 2008
Yüreğine sağlık.
Teşekkür ederim dostum. Sağolasın varolasın.