Yükleniyor
0   /   100

Eski Bir Rum Köyü Trilye

Trilye, Marmara’nın bu ikonik köşesi, Rum kimliğini ve kültürel mirasını en samimi şekilde yansıtan noktalardan biri. 

Trilye’nin dar, taş döşeli sokaklarına adım attığınızda, tarihin sessiz bir fısıltıyla sizi sardığını hissedersiniz. Kıvrıla kıvrıla yükselen yollar, her köşede sizi yüz yıllık hikâyelerle karşılar. Soluk kırmızı kiremitlerle örtülü evler, zamanın aşındırdığı taş ve kerpiç duvarlarıyla adeta bir ressamın paletinden fırlamış gibidir. Maviye çalan ahşap kepenkler, sarmaşıkların arasından utangaçça göz kırpar; mor begonviller, sarımtırak sıvaların üzerinde bir renk cümbüşü yaratır.

Güneş ışığı, dar sokaklarda dans ederken, taşların üzerinde ılık bir altın dokunuş bırakır. Kimi kapıların tokmakları, eski bir medeniyetin izlerini taşır. Pencerelerden süzülen loş ışık, içeride saklı kalmış anıları anlatırcasına titrer. Aralarda, terk edilmiş bir kilisenin yorgun çanı, ufka doğru uzanan denizin mavisiyle buluşur.

Sokaklar öyle sakindir ki, ayak sesleriniz bile yankılanırken, geçmişin gölgelerinin peşinizden geldiğini düşünebilirsiniz. Bir avludan taşan incir ağacının kokusu, eski Rum kahvelerinin hayalini canlandırır. 

Tepeye tırmandığınızda, Trilye’nin bütünü gözler önüne serilir: Denize nazır bir mozaik gibi dizilmiş evler, terk edilmiş ama asla yenik düşmemiş. Her kare, bir fotoğraf karesinde ölümsüzleşmek istercesine poz verir. Burada hissettiğiniz, yalnızca bir mekân değil, bir duygudur—kayıp zamanların hüznü, dokunulmamış güzelliğin dinginliği ve tarihin soluk alıp verişi…

Trilye, fotoğraf makinenizin lensinden süzülen her anı, bir şiire dönüştürür. Siz çekip gitseniz de, o sokaklar, sizin de bir parçanızı alır ve sonsuza dek o zaman tünelinde saklar.

Trilye, köklerini Bizans ve Rum medeniyetlerinden alan mimari dokusu ile somutlaşıyor. Rum köyü dokusu, yalnızca binalarda değil, sokakların dar ve samimi atmosferinde, insanlarla dolup taşan yaşamın içinde de hissediliyor. Burada, bu tür yapılar sadece birer yapı değil, aynı zamanda yüzyıllar boyunca süren kültürel bir mirasın taşıyıcısı.

Fotoğrafta görülen bu eski bakkal, yılların izlerini taşıyan ahşap ve kerpiç örgülü mimarisiyle geçmişin ruhunu bugüne taşıyor. Üst katların çürümüş ahşap detayları ve pencerelerin etrafındaki işlemeler, eski Rum evlerinin zarif ama yıllara meydan okuyan karakterini gözler önüne seriyor.

Trilye girişinde iki caddenin tam ortasında yer alan bakkal, aynı zamanda yerel esnaf kültürünün temsilcisi. Kapısının önünde müşteriyle sohbet eden bir bakkal amca, hem bir tüccar hem de bir mahalle büyüğü gibi. Modern süpermarketlerde asla yakalayamayacağımız o sıcak, insana dokunan samimiyet, bu bakkalda yaşayan bir hatıra gibi duruyor.

Trilye’ye adım attığınızda, bu fotoğrafta olduğu gibi her köşede bir hikaye sizi karşılar. Eski Rum köyü olmasının verdiği mistik hava, sadece binaların yüzeyinde değil, tüm sokaklara, insanlara ve günlük yaşama sinmiş durumda. Bu köyü gezmek, tarih içinde bir yolculuğa çıkmak gibi bir his uyandırıyor.

Bugünlerde maalesef zamanın, ihmalkârlığın ve belki de maddi imkânsızlıkların etkisiyle bu tür yapılar korunamıyor, taşıdığı anlam açısından sadece fiziksel bir yapı değil, taşıdığı hikâyeler ve toplumsal bağlar da yitip gidiyor. 

2 Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir